Randevu Oluştur

Ücretsiz ön görüşme ve hizmetlerim hakkında bilgi almak için formu doldurun. Size en kısa sürede döneceğiz.


Randevu Oluştur

Ücretsiz ön görüşme ve hizmetlerim hakkında bilgi almak için formu doldurun. Size en kısa sürede döneceğiz.


Sofrada Eşitlik: Kadınlar Dünyayı Besliyor, Peki Beslenebiliyor mu?

Kadınların beslenme hakkına toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, görünmeyen emek ve sağlıklı gıdaya erişim bağlamında bir bakış.

Tarımsal üretimden ev içi bakım emeğine, diyet kültüründen sağlık sistemlerindeki cinsiyet körlüğüne kadar pek çok yapı kadınların beslenmesini etkiliyor. Diyetisyen Damla Ceyhan bu yazısında, kadınların beslenme hakkını toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, görünmeyen emek ve sağlıklı gıdaya erişim ekseninde ele alıyor.

Bir sofrada kimler var, kimler yok? Kim ne kadar söz alıyor? Kimin tabağı doyuyor, kiminki hep yarım kalıyor?

Beslenme yalnızca bireysel tercihlerimizle şekillenen bir mesele değildir. Ne yediğimiz, neye erişebildiğimiz, neye layık görüldüğümüz; tümü toplumsal cinsiyet normlarıyla ve kesişimsel toplumsal eşitsizliklerle doğrudan ilişkilidir. Bu yönüyle beslenme biyolojik bir ihtiyaç olmanın ötesinde bir toplumsal adalet, eşitlik ve hak meselesidir.

Beslenme hakkı temel bir insan hakkıdır. Ancak bu hak, herkes için eşit biçimde hayata geçmiyor. Cinsiyet, sınıf, etnisite, yaş, engellilik durumu, sosyoekonomik statü ve yaşanılan coğrafya gibi sosyal belirleyiciler, bireylerin sağlıklı, yeterli, sürdürülebilir ve güvenli gıdaya erişimini doğrudan etkiliyor.

Kadınlar ise bu sistemde bazen yalnızca emek veren olarak yer alabiliyor, çoğu zaman kendilerini değil başkalarını doyurmak üzere. 

Görünmeyen Emek: Sofranın Sessiz Emekçileri

Kadınların beslenmeyle ilişkisi, yalnızca birer tüketici olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Kadınlar tarih boyunca tarlada, mutfakta, pazarda; gıdayı yetiştiren, seçen, hazırlayan, sunan, paylaşan, hatta dağıtan kişiler oldular. Ancak bu çok yönlü ve sürdürücü roller, hâlâ çoğu zaman “yardım etmek” ya da “doğal görevi yerine getirmek” gibi tanımlarla görünmez kılınabiliyor.

Dünya genelinde gıda üretiminin %43’ü kadınlar tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, tarım arazilerinin yalnızca %15’ine kadınlar sahip (FAO, 2020). Türkiye’de  tarımsal işletmelerin yalnızca %17’si kadınlar tarafından yönetiliyor (FAO, 2021). TÜİK verilerine göre, Türkiye’de tarımda çalışan kadınların %94’ü kayıt dışı. Yani güvencesiz, düşük gelirli ve sosyal haklardan yoksun. Yani kadınlar üretiyor ama üretimde söz sahibi olamıyor, karar alma mekanizmalarında yer bulamıyor.

Ev içi bakım emeği de benzer biçimde ücretsiz ve “doğal” kabul ediliyor. Yemek hazırlamak, çocukların beslenmesini organize etmek, yaşlı ve hasta bireyleri doyurmak gibi sorumluluklar dünyanın dört bir yanında çoğunlukla kadınlar tarafından yerine getiriliyor. Bu işler, yaşamın devamı için kritik olsa da, ne ekonomik olarak değer görüyor ne de tarım, sağlık ya da sosyal politikalar içinde görünürlük kazanıyor.

Kendimiz İçin Sağlıklı Beslenmek?

Kadınlar, yaşamları boyunca farklı dönemlerde beslenme açısından özel ihtiyaçlara sahiptir: ergenlik, doğurganlık çağı, hamilelik, emzirme, menopoz ve yaşlılık… Kadın bedeni hormonlar, döngüler, ritimler ve metabolik dalgalanmalarla sürekli bir değişim içindedir. Ancak bu biyolojik gereksinimler, toplumsal beklentilerle nadiren örtüşür.

Çoğu zaman kadınlar sofraya en son oturur, son lokmayı başkasına ayırır. Kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmak hem kutsanır hem de beklenir. Bedenlerinin nasıl görünmesi gerektiğine, hangi gıdaları yemelerinin “makbul” olduğuna dair kurallar kültürel olarak dayatılır. Zayıf olmak ödüllendirilirken; yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmek çoğu zaman anlaşılmaz.  Kadınların kendi ihtiyaçlarını öncelemesi, kendi için beslenmesi çoğu zaman içselleştirilen normlarla çelişir; bu da sağlıklı beslenmeyi bireysel bir hak değil, ‘başkası için’ yapılan bir eylem gibi algılamalarına neden olur, ya toplumsal güzellik algılarına uygun görünmek için diyet yapmaya ya da belki ailesi için sofralar hazırlamaya alışkındır.  

Bu dış sesler zamanla iç sese dönüşür. Çünkü pek çok kadın, kendi ihtiyaçlarını öncelediğinde “bencil” olmakla etiketlenir. Oysa sağlığını korumak ve iyi oluşunu gözetmek bencillik değil; varoluşsal bir ihtiyaçtır. Öte yandan, kadınların ne yiyeceğine karar verme hakkı da her zaman kendi ellerinde değildir. Sağlıklı gıdaya erişim, ekonomik bağımsızlık, zaman ve destek mekanizmalarıyla doğrudan ilişkilidir. 

Kadınlar Gerçekten Beslenebiliyor mu?

Kadınlar erkeklerden ortalama olarak daha uzun yaşam süresine sahiptir ancak beslenmeyle ilişkili hastalıklara daha sık yakalanırlar.

            •          Türkiye’de kadınların %30’u obez. Erkeklerde bu oran %25 (TÜİK, 2022).

            •          Kadınların %16’sı diyabet hastası; erkeklerde bu oran %12 (Sağlık Bakanlığı, 2022).

            •          D vitamini eksikliği kadınlarda %76 oranında (Sağlık Bakanlığı, 2021).

            •          Doğurganlık çağındaki kadınların %20’sinden fazlasında demir yetersizliği anemisi var (UNICEF, 2020).

            •          Osteoporoz (kemik erimesi), menopoz sonrası her üç kadından birini etkiliyor.

            •          Mikro-besin yetersizlikleri (B12 vitamini, demir, çinko gibi) kadınlarda daha sık yorgunluk, saç dökülmesi, konsantrasyon kaybı gibi belirtilerle karşımıza çıkıyor.

Bu veriler yalnızca bireysel yaşam tarzı tercihleriyle açıklanamaz. Arkasındaki toplumsal cinsiyet temelli yapıları ve eşitsizlikleri de sorgulamak gerekir. Örneğin:

            •          Düşük fiziksel aktivite, kadınların kamusal alanda rahat hareket edebilip edememesiyle ilişkisini düşündürmelidir. 

            •          D vitamini eksikliği, kadınların ev içi bakım yükü dolayısıyla evde daha fazla zaman geçirmesiyle, gün ışığına daha az çıkması ile bağlantısını düşündürmelidir. 

            •          Demir eksikliği, bazı ailelerde kadınların et gibi besleyici gıdaları genellikle erkeklere ayırması kültürünü sorgulatmalıdır. 

Tüm bu örnekler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bedensel izdüşümleridir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, diğer yapısal eşitsizliklerle kesiştiğinde daha derin ve görünmez hale gelebiliyor. Kırsalda yaşayan, düşük gelirli, göçmen, engelli ya da yaşlı kadınlar bu sofralarda kendilerine çok daha az yer bulabiliyor.  Dolayısıyla kadınların beslenme hakkına erişimi, yalnızca sağlık politikalarının değil; aynı zamanda sosyal politikaların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve ekonomik adaletin de konusu olmalıdır.

Kadınların sağlık hizmetlerine erişimi de bu sosyal belirleyicilerden etkileniyor. Örneğin, kırsalda yaşayan bir kadın için en yakın sağlık kuruluşuna ulaşmak saatler sürebilirken, şehirdeki bir kadın zaman baskısı ve bakım yükü nedeniyle kontrole gidemeyebiliyor ancak gittiğinde de ihtiyacına özel bakımı bulamayabiliyor. 

Hep Yorgun Olmak Normal Mi?

Kadınlar sağlık sistemlerinde de zaman zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarını deneyimliyor. Hekimler tarafından yeterince dinlenmemek, semptomlarının ciddiye alınmaması, ağrılarının küçümsenmesi, beslenme ihtiyaçlarının kalıplaşmış şemalara sıkıştırılması bu örneklerden sadece birkaçı. Kadınların deneyimlediği birçok belirti, “hormonal” ya da “abartılı” olarak damgalanabiliyor.

Demir eksikliği anemisi, obeziteden sonra Türkiye’de en sık görülen beslenme kaynaklı sağlık sorunudur. Bu durum özellikle doğurganlık çağındaki kadınlarda yaygındır; Türkiye’de her beş kadından biri demir eksikliği yaşamaktadır. Demir eksikliği yalnızca “biraz halsizlik” değildir. Kadınların günlük yaşamda “tembellik” ya da “bitkinlik” olarak adlandırılan bu hali, çoğu zaman aslında tanı konulmamış bir besin eksikliğidir. Anadolu’da gebelerin, yeni anne olmuş kadınların “tembellik” diye adlandırıldığı, belki de yargılandığı çoğu durum yetersiz beslenme sonucu “yorgunluktur” örneğin.

Aynı şekilde, çok düşük kalorili ve tek tip besin gruplarını öne çıkaran popüler diyetler de kadınların beslenme yetersizliklerini derinleştirebiliyor. Yetersiz alınan enerji, protein, demir, B12 vitamini, folik asit, çinko ve omega-3 gibi temel besin ögeleri; yalnızca kısa vadeli semptomlara değil, uzun vadede bağışıklık sisteminin zayıflamasına, hormonal dengesizliklere, regl düzensizliklerine, kemik sağlığının bozulmasına ve depresif duygu durumuna da yol açabiliyor.

Modern tıp uzun yıllar boyunca “varsayılan erkek bedenine” göre şekillenmiştir. Kadınlar, yalnızca biyolojik olarak değil; toplumsal roller ve yükler nedeniyle de farklı sağlık ihtiyaçlarına sahiptir. Ancak bugün bile birçok klinik araştırma, tedavi protokolü ve sağlık hizmeti kadınların bu özgünlüklerini hesaba katmadan geliştirilmeye devam ediyor. Sonuç: sistematik bir cinsiyet körlüğü.

Diyet kültürü ise bu körlüğün en görünür ve içselleştirilmiş yüzlerinden biri. Kadınlara daha çocukluk çağından itibaren bedenlerinden utanmaları, daha az yemeleri, küçülmeleri ve daha az yer kaplamaları gerektiği öğretiliyor. Oysa sağlık yalnızca “ince olmak” değil; bedenin ihtiyaçlarını tanımak, güçlenmek, iyi hissetmek ve sürdürülebilir bir yaşam deneyimleyebilmektir.

Üstelik beden bu kadar politikken… Geçtiğimiz yıllarda yeniden alevlenen doğum yöntemleri, üreme hakları ve nüfus politikaları gibi tartışmalar, kadın bedeni üzerinden yürütülüyor. Ama bu tartışmalarda kadınların kendileri —özne olarak— yok. Kadınlar, bedenlerine dair kararların nesnesi haline getiriliyor; oysa karar süreçlerinin bizzat içinde olmaları gerekir.

Çünkü sağlık hakkı yalnızca tedaviye erişim değil, bireyin bedeni üzerindeki söz ve karar hakkıdır.

Eşit Sofralar Kurmak, Bu Sefer Önce Kadınlar İçin

Kadınların yaşadığı beslenme ve sağlık sorunlarını sadece bireysel tercihler ya da ihmallerle açıklamak, büyük bir resmi gözden kaçırmak olur. Bu sorunlar; bakım emeğinin görünmezliği, toplumsal rollerin yükü, cinsiyet körü sağlık sistemleri ve diyet kültürünün baskılarıyla iç içe geçmiştir. Dolayısıyla, kadınların sağlık ve beslenme deneyimlerine toplumsal cinsiyet merceğiyle bakmak; görünmeyen emeği, dışlanan ihtiyaçları ve bastırılan sesleri görünür kılmak şarttır. Kadınların bedenleri üzerindeki söz ve karar hakkı, yalnızca tıbbi bir mesele değil; aynı zamanda sosyal bir adalet meselesidir.

Kadınların bilgisi, emeği ve ihtiyaçları sağlık ve beslenme sistemlerinde tanınmalı; bedenleri üzerindeki söz ve karar hakları korunmalıdır. Kadın emeği görünür kılınmalı, ihtiyaçları tanınmalı, sağlık ve beslenme hizmetlerine eşit erişimleri sağlanmalıdır. Sağlık politikaları, kadının yaşam döngüsündeki değişimleri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini dikkate alan bir perspektifle yeniden kurgulanmalıdır.

Kadınlar yalnızca yardım eden, taşıyan, üreten değil; aynı zamanda kendi sağlığını savunan, öz bakımını onurlandıran ve bedenine şefkatle yaklaşan bireyler olmalıdır. Bu, bir ayrıcalık değil; temel bir haktır.

Eşit sofralar kurmak, yalnızca adaletin değil; toplumsal iyileşmenin de yoludur. Kadınların bilgeliği, emeği ve sesi yerini aldığında, bu sofra yalnızca kadınları değil, herkesi doyurur. Çünkü bu sofra hepimiz için.

Kaynakça

  •          FAO (2020). Gender and Land Rights Database – Kadınların tarım arazilerine sahipliği verisi.
            •          FAO (2021). Türkiye’de Tarımsal İşletmelerin Sahiplik Durumu – Kadınların tarımsal işletme sahipliği oranı.
            •          TÜİK (2022). Sağlık Araştırması – Türkiye’de obezite oranları.
            •          Sağlık Bakanlığı (2021). Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması – TBSA 2019 – D vitamini eksikliği verisi.
            •          Sağlık Bakanlığı (2022). Türkiye Diyabet Profili Raporu – Kadın ve erkeklerde diyabet sıklığı.
            •          UNICEF (2020). Kadınlarda Demir Eksikliği Anemisi Raporu – Doğurganlık çağındaki kadınlarda demir eksikliği.

İletişimde Kalalım

Toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilirlik ve herkes için adil bir gıda ve sağlık sistemi motivasyonuyla çalışıyor; bireylerin ve toplulukların güçlenmesine katkı sunmaya gayret ediyorum.

💬 Yazı hakkında görüşlerinizi paylaşmak isterseniz:

📩 Bana buradan ulaşabilirsiniz

📱Ya da sosyal medya hesaplarımdan haberleşebiliriz. 

15 dakikalık ücretsiz ön görüşme ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için ilk adımı atın!

Randevu Oluştur

Ücretsiz ön görüşme ve hizmetlerim hakkında bilgi almak için formu doldurun. Size en kısa sürede döneceğiz.


Damla Ceyhan

Damla Ceyhan

Merhaba, ben Damla. Birey, toplum ve gezegen sağlığı için sürdürülebilir beslenme danışmalığı sunan bir diyetisyenim. Bireylere ve topluluklara sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları kazanmalarında rehberlik ediyor, bireysel danışmanlık, eğitimler ve atölyeler veriyorum.